7 Eylül 2007 Cuma

HAYDİ GÜLÜMSE
Kanseri yenen, kimyasal tedavi etkilerini en asgari düzeyde yaşamaya çalışmış; hayatında aldığı darbelerinden üstesinden gelebilmeyi başarmış gerçek bir yaşam öyküsü.
Yeteri kadar nedeniniz varsa; hayatta her şeyi yapabilirsiniz! Yenildiniz mi? Pes mi ettiniz? Yorgun musunuz? Bıktınız mı hayattan?
“Ne sevinci ne eğlencesi para yok ki ” diyorsanız eğer ve eğlenmek için paranın gerekliliğine bu kadar inanıyorsanız; emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz. Para eğlenceyi çeşitlendirir sadece ama yaratamaz.
Bir şarkı mırıldanın. Yapmak istediğiniz bir şeyi maddi engeli olmadan yapın. Her şeyin para demek olmadığını duyumsayın. Hamak yapın kendinize. Bahçeniz yoksa bir kaba çiçek ekiverin. Erkekler yemek yapmaz diye bir kural mı var? Bugün de değişik bir yemek yapıverin. Sadaka verin. Sadakanız yoksa gülümseyiverin. Ya da en azından Allah yardımcın olsun deyin. İyilikten zarar gelmez. İyilik kapalı kapıları açar. Haydi, tüm kötülükleri unutuverin.
Bir adım atın, sizden ışık beklediğini olumluluk beklediğini düşünün. Hepimiz bu memleketin torunlarıyız. Benim dedem Nalbant, senin deden esnaf, onun ki memur, diğerinin ki çiftçi. Ama hepimiz bu memleketin çocuklarıyız. Özümüz, geçmişimiz, atalarımız bu topraklarda. Senin de yaşamaya hakkın var bu topraklarda benim de. Haydi, neyi paylaşamıyoruz.
Üstelik etrafındaki insanlara nefretle bakma! Nefret, kıskançlık, olumsuz düşünce senin vücudunda özellikle dilinin ucunda zehir salgılamana neden oluyor. Bu zehir vücuduna yayılarak hasta ediyor seni. Asık suratlı insanlarla yaşamak istemiyorsan, sen suratını asmayarak başlayabilirsin.
Şu anda gülümsemek için bir nedenin yoksa gülümse! Merak etme yorgun, bezgin vücudun sana uyacaktır.
İstersen kendin için bir test yap, dene. Çok ağır bir işte çalıştın, ayakların, bedenin öyle yorgun ki anlatamıyorsun. Hakikaten çok yoruldun. Şöyle bir of deyip uzandığın anda, çok sevdiğin bir arkadaşın ikinizin de çok seveceği bir yere yemeğe gitme teklifinde bulundu. Hayır mı dersin? Yoksa duş alıp acele ile evden dışarı mı atarsın kendini. Ne oldu yorgunluğunuza. Galiba yorgunluk bitti. Hayır, insanı yoran çalışma değil, bezginlik. Senin tercihin. İşini severek çalışmadın. Ya da başka olaylar nedeniyle yıprattın kendini.
Hayatta umutlu ya da umutsuz olmayı seçmek senin elinde unutma! Ya şu an yaşadığın yerde mutlu olmalısın; ya da terk etmelisin burayı.
Gülümsemek bulaşıcıdır. Haydi gülümse…
YAŞAM SENİN ELİNDE
Nasıl ve ne zaman öleceğinize kendiniz karar veremezsiniz, ama nasıl yaşayacağınız kendi elinizdedir.
Yaşadığımıza, sağlıklı olduğumuza şükrederek başlayın olumlu düşünmeye. Gülümseyin. Umut yaşamdaki en büyük tedavidir. Hedefleriniz olsun. Önce küçük hedeflerinize ulaştığınızda mutlu olun. Sonra büyük hedefler üzerine düşünürsünüz. Hayatınızı bir tek şey üzerine kurmayın. Çeşitlendirin. Kendinizi her konuda geliştirin. Elinizdeki tüm imkanları kullanın. Haydi, gölgede kalmak ne verdi ki size. Ben kitap okuyamam diyorsanız gazete, dergi vb. okuyun.
Resim yapın, karakalem olsun. Şart mı boya almak. Boncukla yapılan el sanatları sadece cezaevinde mi olmalı sizce. Ağacı yontarak bir şeyler yapın. Çocukluğunuzda olduğu gibi. Bir çocukla oynayın. Sizin çocuğunuz ya da başkasının fark etmez. Yürekten sevin. Çocuğun yaşam enerjisini ve yaşam sevincini örnek alın. Yorulmayan, pes etmeyen bir neşedir çocuklar. Toprakla uğraşın. Sevginizin karşılığını nasıl verdiğini görün.
07 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 1
VAR MISIN KÖŞESİ

KARDELEN
Kar kimine göre güçlük, kimine göre manzara. Kardelene göre güçlüktür. Karın altında yetişen çiçeğin, yeryüzüne çıkması için engeldir. Havaya, yeryüzüne ulaşmak için engeldir. Yeryüzüne nasıl ulaştığını merak ettim. Benim hayatımla özdeşleştiği için. Yıkarak değil ama inadına sımsıkı bir çaba ile olduğunu gördüm.
Çağlayan;
Nasıl da çağlar pervasızca engel tanımaz. Sesi çoktur ama kulak tırmalamaz. O kadar güzeldir ki sesi. Asi ve özgür. Yolunu öyle güzel bulur ki zarar vermez yeryüzüne. Her acı gözümde ve yüreğimde perdenin açılmasına aracı olmuştur. Acıya sabrederseniz meyvesi her zaman tatlı olur. Her acı farklı bakış açısı kazandırdı. Dünyanın tüm nimetleri olursa iyi ama olmazsa dünyanın sonu olmadığını gösterdi. 276 kiloluk mermiyi kaldıran Seyit onbaşı (Seyit ÇABUK), Şerife bacı, Kara Fatma, Halime Kaptan ve daha nice sayamadıklarım; kağnılarla, mavzerlerle kurtuluşa çalışmadı mı? Araba altında kalmak üzere iken arabayı kaldıran annedeki coşkunun ne olduğunu biliyor musun? İkisinin özünde de sevgi var. Birisi vatan sevgisi, diğeri evlat sevgisi. Sevginin açamayacağı kapı var mı?
Şu anda hastasın belki de yatağında yatıyorsun. İsyanlardasın. Etrafındaki insanları görmüyor gözün. Öfken sen boğmuş durumda. Neden ben Allah’ ım deyip isyan edip duruyorsun. Çözüm değil sorun üretiyorsun. Şunu bil ki yalnız değilsin. Hastalığını yaşadığın anda tüm vücudun isyan etmektedir. Savunma mekanizman çalıştığı içinde vücudunda ateş var. Eriyor sanıyorsun kendini. Bunları yaşadım ben. Hasta olup yaşamayanımız var mı?
Haydi, aç gözlerini, yüreğini. Hayatın sonu ölüm. Ölüme kadar sımsıkı sarıl yaşama. Hiçbir şey yapamıyorum deme. Çaba göster. Hiç yürüyemiyorsan, ellerini kullan. Diyelim ki hiçbir azanı kullanamıyorsun. Gülümse o zaman. Elbette üzülüp ağlayacaksın ama kendini suçlamadan, yargılamadan. Bence kendine 3 gü ver; üzülmek, ağlamak, yas tutmak için. 3. günün sonunda ağlamanın sana ne fayda verdiğine bak. Sadece vücudundaki zehiri dışarı attın o kadar. Şimdi sımsıkı sarıl hayata. Yanında ailen olduğu için şükret. Sokakta kalabilirdin. Yemek, barınma sorununu sorununu çözemeyebilirdin. Hayata pembe gözlüklerle bakmanı istemiyorum elbette. Gerçekler acıdır, ama bir o kadar gerçektir. Hayatta sadece hayal aleminde yaşamayın. Hayal kurun, ama ulaşmak için çaba gösterin. Azim, çaba, sabır ile nelerin üstesinden gelebileceğinizi hissedin.
Komada yaşayıp müzik dinletilerek, kitap okuyarak sağlığına kavuşan nice insan duymuşuzdur. Her şeyin biz insanlar için olduğunu düşünerek yaklaşın hayata. “ bu benim başıma gelmez diye bakarsanız olaylara daha çabuk yıkılacağınızdan emin olun.”
Hepimiz eşitiz. Hayatımızın her diliminde farklı bir acı yaşayacağınıza emin olun. Asla bunun için kimseyi suçlamayın. Sadece bu acıdan çıkış yolunu bulmaya odaklanın. Hayatta hiç kimse tek başına değildir. Hiç kimsesi olmasa bile. Önce gelen acıyı kabullenin. Ölüm, ayrılık, kanser, işsiz kalma vb…
Elbette hiçbir acı hafife alınamaz. Ancak kendinizi yıpratmadan üzülün. Suçluluk duymadan ağlayın. Herkesin yaşadığını ve hayatın devam ettiğini unutmayın. Hatta isyan hakkı tanıyın kendinize. Ama gözleriniz açıldığında tövbe edin. Daha beterinden kurtulduğunuz için şükredin. Yüzleşin sorunlarınızla. Ya da kendine çok iyi bir sırdaş bul. Yazmak her zaman iyi gelir insana.

18 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 2
VAR MISIN KÖŞESİ

SEVMEK YÜREK İSTER
İnsana yaşama duygusu veren, bir ışık olmalı karanlıkların içinden gelen. Acılardan ders almayı, ama üzüntülerle yıkılmamayı öğreten, bir ışık. Nedir sizi her şeye rağmen ayakta tutan acaba? Hiç düşündünüz mü? Acı yaşamayan insan yoktur dünyada, şu veya bu şekilde. Acılar insanları olgunlaştırır, dayanma gücü verir eğer sabredebilirseniz. Yunus emre’ nin dediği gibi “Yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü” Yaratanı sevmek ve ona inanmak. Hayatın temelini bu inanç üzerine kurmak. Sabretmeyi öğrenmek.
SEVMEK her şeyi olduğu gibi. Öncelikle kendimizi, sonra hayatı tüm doğallığı ile.
İnsanı, yaşamı ve doğayı sevebilmek. Gerçekten bu kadar büyük ve sevecen bir yüreğimiz olamaz mı? Ne engel olabilir ki, sevgimizi vermeye, paylaşmaya şu fani dünyada. Önce insan sevgisi, öncelikle kendimizi sevmek. Sonra tüm canlılar.
Hayvanlar arasındaki sevgiyi anlatmak öyle zor ki. Su kaplumbağasını seyrettiniz mi hiç. Bir timsahın o kekin dişleri arasına alarak yumurtadan henüz çıkan su kaplumbağasını denize ulaştırması. Hatta tüm yavruları. Güçlünün güçsüze yardımı. Penguenler de çok ilginç.
Yumurtayı – 50 derece soğukta 4 ay aç ve sürekli ayakta kalarak; beraber başka baba penguenlerle halka yapıp ısınmaya çalışarak beklemeleri. Yine anne pengueninde açık denizlerde avlanarak kursağına
4 ay yemeden kursağına yavrusu için yiyecek biriktirmesi. İlk yiyeceğini yavrusuna vermesi. Anne baba dayanışması öyle güzel ki. Tarifi zor olan duygular.
O kadar çok örnek var ki hepsini anlatmak imkansız.
Ölüm neden korkarız, dünyamızı değiştirmekten? Kaçışı ve dönüşü olmayan bir yoldan. Ölümün hızla akan zaman, açık denizde yol alan gemi gibi geri dönüşü yok. Herkes istese de istemese de ölümü tadacak. Öyle yada böyle.
Mol hidatiform nedir? Olağanüstülükle mücadele etmek nasıldır? Bilinmeyenle? Neden korkarız bu hastalıktan ve olan insanlara acırız, şartlandırılmış olduğumuz için mi? Evet bir Ejderha düşünün ağzından alevler çıkan, bu alevlerin tüm vücudunuzu erittiğini, günden güne eridiğinizi hayal edin. Bozuk hücrenin çoğalması ile vücudunuzun nasıl savaş verdiğini hayal edin. Hayal etmesi bile ürkütücü öyle değil mi, ancak yok etmek elinizde.
Siz bebek bekliyorsunuz, içinizde sevgiyi büyüttüğünüzü düşünüyorsunuz. Korkunç! Salt gerçek şu ki içimde büyüyen derttir, hastalıktır. Hem de en ölümcül olan! Yani sen aslında içinde düşmanını büyütüyorsun. Tıbbi bir olaysın artık!
Erken teşhis yapıldığında mol tedavi edilir. Bebeğiniz 5.5 aylık olmuştur. Risktir aslında. Sancılara dayanamadığınız için, tıbba teslim olursunuz. Tıbbi tedavi yanında sevgi, olumlu düşünme gücü ve sabır ile bu hastalığı yenebilirsiniz.
Siz yuvanız için bebeğinizi dünyaya getirmeye özenirsiniz, sevinirsiniz. Ancak bebeğinizi teslim etmek zorundasınız. Çevrenizde sizi anlamayan insanlarla boğuşmak zorundasınız. Çocuğunuzun olmaması dünyanın sonu mu? Sizin için değil ama başkaları için öyle. Hastalık için suçlanırsınız. Hangi acıya yanacağınızı bilemezsiniz. Bebeğinizin doğmadığına mı üzülseniz. Yanınızda olamayan sevdiklerinize mi. Yıkılan yuvanıza mı? Debelenir kalırsınız. Sizi anlamayanlar da öyle boş konuşur ki. Kendinizi anlatmak için çabalarsınız. Çalışma hayatınızla avutursunuz kendinizi.
Geç teşhis yapıldığında ölüme daha çok yaklaşırsınız. Çünkü tıp, sevgi, sabır yeterli olmayabilir, cevap vermeyebilir. Teşhis geç olmamalıdır.
Tüm olumsuzlukları yaşam çabası, yürekten inanç ve sevgi ile birlikte yok edebiliriz. Yeter ki yürekten isteyelim.
Kendim için, sağlık-mutluluk-refah-sevgi ve anlayış düşünenleri seçiyorum.
Ben kaderi bir çizgi gibi değerlendiriyor, o çizgiye gelene kadar yapabileceğimiz bazı şeylerin elimizde olduğunu düşünüyorum. O çizgiye geldiğimizde artık yapabileceğimiz bir şey yoktur. Kaderi hiç kimse değiştiremez.
24-25 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 3
VAR MISIN KÖŞESİ


SORUNLARLA YÜZLEŞME
Öfke duyduğum, kabullenmediğim, olmasını istemediğim ne varsa kağıda döküp; yazdığım kağıdı parça parça yırtmak bu aşamada sorunlarımı da parçaladığımı düşünmek.
Hayalimde büyük bir kuyu açıp kazdığım kuyuya öfke duyduğum insanları hem atıyorum, hem de affediyorum. Döktüğüm yağ yüksek olan kuyudan çıkmalarına engel oluyor.
Tek bir işle meşgul olmayıp, çeşitli şeyler yapıyorum. Olumlu ne varsa. Yürüyüş, kitap okuma, yazmak, elişi, fahri yapılan işler.
Sırtımda patates çuvalı taşımaktansa bana kötülük yapan tüm insanları affediyorum.
İçimdeki o kırgın affetmeyen bölüme “ Boş ver değmez” sloganını koyuyorum.
Hayatta paranın arttıkça mutluluğun azaldığını bildiğimden halime şükrediyorum.
Evimi istediğim şekilde düzenliyorum.
Doğaya bakarken daha önce hiç görmemiş gibi bakıyorum. Ya da uzun yıllar hiç görememiş gibi.
Takılmış plak gibi olmamak için dün ve bugünün eşit olmaması için çabalıyorum.
İşsiz kalmış olabilirsiniz, ya da olması gereken bir şey için pes etmeden, tükenmeden çabalayın. Edison’ un bininci denemesinde ampulu bulduğunu unutmayarak. Sabrınızın sınırlarını zorlayabilirsiniz.
Hayatta örnek aldığınız kimseler olsun. Sabancı ailesi (sosyal ve kültürel çalışmaları nedeniyle) Kristof Kolomb yılmadığı için.
Özellikle hastalıklarını yenmiş olan, yokluk sıkıntısı çeken insanlardan çıkış yollarını bulmuş olanların başarı hikayelerini okuyun. Her sıkıntıda bir çıkış yolu vardır. Araştırın. Sizi çözüme götüreceğine inandığınız yolun tüm alternatif yollarını deneyin. Sonuna kadar tüm şanslarınızı kullanın.
Bir gün evet bir gün tüm sıkıntılarınız geçecek, bitecek. Sakın umudunuzu yitirmeyin.
Hayatta bazen Pembe Panter gibi üzerinde yağmur bulutu yerine acı bulutu ile dolaştığınızı hissedebilirsiniz. Acılar üst üste gelebilir. Ama yine de yılmayın. Yaradanın bizim sabrımızı sınamak için bizi denediğini bilin. Acıyı yaşarken isyan etseniz de, acı bittiğinde mutlaka hem tövbe edin. Hem de daha beteri olabilirdi diye şükredin.
Hastalığınızı araştırın. Aynı acıyı yaşayanlara ulaşmaya çalışın. Paylaşın. Derdinizden utanmayın. Allah’ tan geldiğini bilin.
Benim çilem çok kimse benim kadar çile çekmedi diyeceğinize başka çile çekenleri dinleyin. Yalnız değilsiniz. Çile çekmeyen var mı?
Hastalık ve acıları çekerken yanınızda olmayanları kötü gün dostu olmadıkları için suçlamayın. Belki geçerli mazeretleri vardır. Dinleyin. Diyelim ki önemsemediler, kötü düşüncelerle boğuşuyorlar. Bırakın denize kavuşamayacak dereyi kendi haline. Siz çağlayan olun. Faydalı olun başkalarına.
Karşınızdaki insanların yaptığı kötülüğü kuma yazın çabuk silinsin; siz de unutun. Yapılan iyilikleri ise taşa kazıyın silinmesin. Asla unutmayın. Çevresinden etkilenmeyen insan var mı? Sizi yanlış anlamış olabilir. Kendinizi anlatın.
Kim bilir siyasi fırtınalarda kaldınız belki de. İşte üçünü idare ettiniz de dördüncüyü idare edemediniz mesela. Kenara çekilin. Bırakın sizinde renginiz, takımınız, partiniz olmayıversin. Sıra dışı olun. Sıranın içinde olanlar aynı formayı giymiş, aynı şeyi konuşuyor ve görüyor gibidirler. Özgürce istediklerini anlatamıyor ve uygulayamıyor olabilirler. Siz özgür olun.
19 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 4
VAR MISIN KÖŞESİ

SORUNLARDAN KURTULMA

Herkes aynı düşünemez. Herkes olaya aynı bakış açısından bakamaz. Farklı bakış açısı, hür irade ve özgürlük kazanın. Farka saygı duyun. Farklı takımı tutan insanlara öfke duyacağınıza bunun bir oyun olduğunu stres atma aracı olduğunu hatırlayın. Sadece bu bir oyun. Şiddete gerek yok öyle değil mi?
Elektrikler kesildi. Kurumu, hükümeti, devleti suçlayacağına kalkın bir mum yakın. Karanlığa yaktığınız mum herkesi aydınlatsın.
Ambulans geçiyor yanından tanımadığın hiç bilmediğin insanlara Allah yardımcın olsun deyin. Duyarlı olun. Yapabileceğiniz neler var, gözden geçirin. Kan verin. Bir hayat kurtarın.
Hasta ziyaretine gidin özellikle hastanelere. Sadece hastanıza değil, diğerlerine de geçmiş olsun deyin. Özellikle ziyaretçisi gelmeyen hastalara.
Sigarayı bırakın. En nefret ettiğiniz şeyin yerine koyun. Uzak durun. Yılan yerine koyup, anında zarar verebileceğini düşünebilirsiniz. Ya da sevmediğiniz bir insanın yerine koyun ve uzak durun.
Su aka aka yolunu bulacaktır. Bazı şeyleri zamana bırakın. Sabretmeyi, geri çekilmeyi, sessiz kalmayı bilin.
Çok konuşmayı seviyorsanız, çevrenizdeki insanları motive edin. Kötülüğe kötülükle cevap verme yanlışına düşmeyin. “ Kalem keskin kılıç gibidir.” Kalemin gücünü kullanın.
Şiddet, tekdüze programlara hem isyan edip hem hareketsiz kalmayın. Mutlaka farklı bir şeyler yapın.
Haberleri izleyin ama etkilenmeyi abartmayın. Yapabileceğiniz bir şeyler varsa mutlaka yapın. Ama yapamayacağınız şeyler için üzülmeyin. Tamamen duyarsız da kalmayın. Sizin dışınızdaki olayları beyninize toplayıp çöplüğe dönüştürmeyin.
Beyninizi temizlemek için yürüyün. Spor yapın. Dua edin arının. Hareket edin. Sağlık ve dengeli beslenin. Kendinize iyi davranın. Uyku ihtiyacınızı tamamlayın.
Hiç kimse aciz değildir. Kimsenin size acımasına izin vermeyin. Her acı yaşadığınızda dolambaçtaki yolu bulmaya çalışın. Arayın ve bulun.
Acının hastalığın gözlerinizi kapatmasına izin vermeyin. O anda dünyayı görmezsiniz. “ Dünya dolu malım olsa; İrem gibi bağım olsa ne fayda ”dersiniz. İsyan edersiniz. Ama çabuk toparlanın. Sizden daha ağır durumda olanlar mutlaka vardır. Hastanede iseniz diğer hastaları inceleyin. Şükredin. Karşınızdaki insanın yüzüne şükrünüzü söylemeyin. İyi ki benim başıma gelmedi demeyin.
Sizin başınıza da gelebilir. Kimse ölümsüz değil. Garantisi var mı? Hayatta hiçbir şeye güvenmeyin, kaybedebilirsiniz. Kaybetme riskini de düşünün. Kazanmak için çabalayın.
Acıların sizi yıkmasına izin vermeyin. Sendeleyin ama yıkılmayın. Ya da geri çekilin. Taarruz öncesi sessizliği ve dinlenmeyi yaşayın. Dönüşünüz muhteşem olsun!
Özen gösterin. Hazırladığınız işe, spora, yemeğe, yazıya, sofraya, elişine her ne yapıyor iseniz ona. Sevginizi katın içine sonuçtan memnun kalacaksınız. Korkularınızla yüzleşin. Asansörden korkuyorsanız yanınıza birisini alın, binin. Birkaç kez denediğinizde başardığınızı göreceksiniz. Ya da benim gibi ameliyat olduğunuz hastaneyi korkunç görüyorsanız; normal bina olarak görmeye başlayıncaya kadar geçin yolun üstünden. Ameliyat için kullanılan yeşil kumaşı sevmiyorsanız, yakın renkleri sevin. Renkleri genelleme yapmayın. Sadece ameliyatta değil, doğanın rengi olduğunu hatırlayın.
30 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 5
VAR MISIN KÖŞESİ



SORUNLARDAN KURTULMANIN ÇÖZÜM YOLLARI
Diyelim ki öyle zordasınız ki. Yukarısı olmuyor aşağısı olmuyor. Ortasını bulun sizde öyleyse.
Çevresinde hastası ve yetimi olan insanlara konuşarak yardım edin. Konuşun, uzaktan bakmayın. Paranın her şeyi çözmediğini bilin. Manevi desteği önce kendinize verin sonra çevrenizdekilere. Işık yayın, motive edin. Kafanızı kuma gömmeyin. Herkesin yapabileceği bir şeyler vardır mutlaka. Affedin
Her şeye bana ne demeyin, bir gün ben de yaşarsam deyin. Çözüm önerin hiç olmazsa.! Her şeye sana ne demeyin. Yalnızlık duvarı örmeyin etrafınıza . Yalnızlık güzeldir, özgürlüktür ama tek başına hiçbir şey yapamazsınız öyle değil mi? Ekmek almak için paraya ve fırıncıya ihtiyacın var öyle değil mi?
İlk çağlardan beri yaşaman için temel zorunlulukların aynı ama senin lüks özentin farklı. Yemek ve barınma. Karnı doymayanın beyni çalışmaz. Vücudu sağlıklı olmaz. Ancak karnı doyan insan barınma düşünür. Haydi, her şeyin o kadar lüks olmasına gerek yok. Gireceğimiz mezar 2.5 m3. Dünyaya sığmadık ama oraya sığacağız. Ne götüreceğiz ki. Hiçbir şey. Dünyada tek ölümsüz kalan şeyler kitaplardır.
Cezaevinde olup da kısıtlı bir alanda hayat yaşayanları gözünüzün önüne getirin. Küçük bir pencere, kapalı bir oda ve sadece gökyüzünü görebileceğiniz; yeşili hiç göremeyeceğinizi düşünün. O halde halinize şükredin.
Öyle bir hastalık ki. Bir ejderha düşünün. Ağzından alevler fışkıran. Vücudunuzu tüm alevlerin sardığını düşünün. İçin için eridiğinizi hayal edin. Hayal etmesi bile korkunç öyle değil mi? işte ben böyle bir hastalık yaşadım. Hem içimdeki bebeğe üzüldüm. Milyon bebekten oluşan üzüm salkımı için bebeğimin doğamayacağına üzüldüm. Hem de saçlarımın döküleceğine. Yüzümün maske gibi sivilce ile kapladığına. Aynalara bakamadım. Ya boğazımın bir bardak suyu bir yudumda içemeyecek kadar daralmasına ne demeli. Saçlarım döküldü. Kalanlar da cansızdı zaten. 6 ay peruk kullandım. Ama öğrendim ki hiçbir şey hayatın sonu değil. Hayat devam ediyor. Daha sıkı sarıldım hayata. Saçlarımın çıkması için sarımsağı ikiye böldüm, sürdüm başıma. Kokusuna dayanmak zor elbette ama çare. Saçım çıksın diye kaşıkla yediğim balın, kanser hücrelerini yenilediğini duyduğumda üzüldüm. Ama yüce Mevla korumuştu beni. 2 dereceli olan hastalığımın birinci derece olması benim şansımdı. Diğeri olsaydı tedaviye de cevap vermeyebilirdi. Çünkü tüm vücudu sarıyor idi. Yani ölümün çizgisinden dönmüştüm. Onun için farklı bakıyorum hayata. Son şansımı kullanıyorum. Acımayın bana sakın; sadece hayat bazı insanlar için zordur doğal karşılayın.
Her zaman 12 den vuramazsınız. Hedefe yakın yerden devam edin o zaman hayata.
Diyelim ki KÜLKEDİSİ gibi çok çalışıyorsunuz, kendinize bakamıyorsunuz. Paranız yok, sorunlar üst üste geliyor. Akşamları kendinizi PAMUK PRENSES yapın. Kimsenin görmesine gerek yok. Bunu kendiniz için yapın. Duş alın her şeyden önce. Sıcak su sizi yenileyecektir. Elinizdeki imkana göre en yeni, en temiz kıyafetinizi giyin. Saçlarınızı tarayın, şekil verin. Veya örtünün tabi ki tercih sizin. Kimse sizin tercihlerinize karışmaz öyle değil mi? Evinizdesiniz. Aynaya bakın, kendinizi beğenin. Akşamları kendinize Pamuk Prenses gibi davranın. Bunu oyun haline getirin. Gündüz külkedisi olsanız da, akşama Prenses olabilirsiniz.
Kendi ayaklarınız üzerinde durun. Eğitiminiz yok ya da kendinizi yetiştirememiş iseniz çocuk bakın. Vasıfsız işlerde çalışın. Ekonomik olarak bağımsız olun. Asla kendinizi kurtarmak için evlenmeyin. Seviyor ve seviliyorsanız yuva kurun. Hayatta her şeyi SEVGİ üzerine kurun.
Eşinize, çocuklarınıza, ailenize tüm insanlara iyi davranın. Davranış ayna gibidir. Nasıl davranırsanız öyle geri bildirim alırsınız. Önce kendinizi sevin sonra etrafınızdakileri. Hayatı sevin, yaşamayı sevin.

31 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 6
VAR MISIN KÖŞESİ



SEVGİ PINARI
Bilgisayarınız yoksa internete gidin. Elinizdeki kumaşı, ipi değerlendirin. Yaratıcı gücünüzü kullanın. Mutlaka yapacağınız bir şeyler olmalı. Araştırınca özellikle parasız neler yapılabildiğini siz de şaşıracaksınız. Bir insana yardım etmenin huzurunu yaşayın.
Manevi destek olun. Kitap alamıyorsanız, kiralayın. Herkes illa unvanı iyi bir işte çalışacak diye bir kural yok. İçinize sinen bir işte çalışın. Asla işinizi küçümsemeyin. Evde tüketici olup boş oturmaktan; başkalarına dayanarak yaşamaktan kurtulun.
Birisinin eşi olarak alt kimlik yaşamak yerine; kendi kimliğinizi taşıyın. Siz olun, kendiniz olun. Çalışın. Yeter ki üretici olun.
Hasta olsanız da; kendinizi hastalık hastası yapmayın. Evlatlarıyla ve malları ile övünen insanlardan sizi anlamasını beklemeyin. Çünkü henüz acı gözlerindeki ve yüreklerindeki perdeyi açmamıştır.
Bir adım önde olduğunuz için mutlu olun. Hayatta her şeyin bir sonu vardır. Fark ettiniz mi? aynı sizin gibi bir acı yaşadığında, sizi daha iyi anladığını. Ateşe dokunmadan, yanıcı olduğunu bilemezsiniz. Benim derdim anlamayanla değil. Hayata olumlu bakmaya çalışan insanlarla. Başkalarının derdine iyi ki benim başıma gelmedi diyenle değil. Kendini kurtarmaya çalışan insanlarla. Siz çileyi çekerken boğmayın kendinizi. Yeter ki özünüz değişmesin. Neyseniz o olun. Şekliniz değişse de özünüz değişmesin.
Paylaşın sevinçlerinizi, acıyı ölümü yaşamadan. Yaşamla ölüm arasındaki farkı; hayatınızı kaybetme noktasına gelmeden anlayın.
Bakın güneş ne kadar yavaş ve sakin doğuyor. Bizi ne yakıyor ne de donduruyor. Güneşin yerine biz olsak, acaba sakin ve sabırlı bir gün geçirebilir miyiz?
Oysa kızdığımız zaman ne yaptığını bilmeyen, çevresine zarar veren o kadar çok kişi var ki. Sakın siz onlardan olmayın. Mutlaka yaşamınız birilerinin yaşamına benzeyebilir ve birilerinin yaşamını örnek alabilirsiniz. Bazen alacağınız doğru örnekler, öykünmeler sizi hedeflerinize ulaştırır.
Her şey sizin tercihiniz. Kimse sizin tercihlerinize karışmaz.


18 KASIM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 7
VAR MISIN KÖŞESİ
PIRILTI
Siz sevgiyi, dolu yaşamayı seçmemişseniz, kimse de bundan sorumlu değildir.
Seviyorsanız kendiniz, için seviyorsunuzdur. Başkalarını mutlu etme adına yaptığınız her şey size mutsuzluk olarak geri dönecektir. Bunun başka bir çaresi olamaz. Mutlu olmayacağınızı bildiğiniz yerde olmayın o zaman. Hayat sizin hayatınız.
Hayatı yaşamak anlatarak
Hayatı yaşamak görerek, duyarak, hissederek,
Geriye asla dönemeyeceğini bilerek.
Hep ileri giderek, güne dönemeyerek, yarını bilemeyerek.
Günü yaşamak mı? Dün de kalarak mı? Yarına koşarak mı? Zincirleme zaman tamlamasında var olarak mı?
Hayat bizim hayatımız. Hayatı sabaha karşı doğan güneşi görerek, güneşin batışını izleyerek, günün yerini geceye bıraktığını görerek. Ve yarının yine aynısının olacağını bilerek. İzin verin, isteyin ve yaşayın. Siz nasıl istiyorsanız.
Paylaşacak dostlarınız yoksa, iyi şeylere sahip olmanın da bir anlamı yoktur.
Yüreğinizdeki sevgiyi, imkanlarınızı, yaşam çabanızı paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın ne anlamı olabilir ki. Düşünün her istediğiniz var. Mal, mülk her şey ama her şeyiniz var olsa da yalnız neyin tadı çıkar ki.
Neyleyim sarayı, neyleyim köşkü içinde salınan yâr olmayınca. Dizesi ne güzel anlatıyor değil mi? Candan seven yâr, yüreğini sizinle paylaşan dostlar olmalı etrafınızda. Sevincinizi, üzüntünüzü paylaşan dostlar. Sevinçler paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır.
19 KASIM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 8
VAR MISIN KÖŞESİ
EY HAYAT
Sevinçler paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır. Parasız yaşamayı öğrendim. Paranın hiç olduğunu ve dolayısıyla dünyada iyi insanların, erdemin, sevginin üzerinde döndüğünü anladım.
Yaşadıklarım gösterdi ki dünya sevgi ve erdemin üstünde dönüyor.
Hastalıklardan ve acılardan, güçlü çıkmanın çözüm yolu sizde. Ümitsizseniz ümit sizde, çaresizseniz çare sizde. Her şey sende saklı. Nasıl yaşayacağın senin elinde. Mutlaka bir çıkış yolu ve zamanı vardır.
Ancak bu çaba içerisinde gözle görülen ve görülmeyen virüslerle savaşmak da var. Elbette o kadar çok gerçek hayat hikayesi var ki hayatımızda.
Hastalıkları yenmenin ve kemoterapi almanın korkutucu ve üzücü boyutunu en aza nasıl indirgeyebiliriz; olumlu düşünme gücünü nasıl elde edebiliriz sorusuna cevap bulabilmek için diyorum. Seçim sizin.
İçimizden biri olarak yaşanan gerçek hayat hikayesini paylaşmak, üzüntünüzü sevince dönüştürmek ister misiniz? Hayatta yenemediğinizi sandığınız acılarla nasıl başa çıktığımı öğrenmek için gelin, gerçek hayat hikayemi birlikte paylaşalım.
Mutluyum diyebilmenin keyfini yaşayın.
Nefes aldığımız her an, her dakika hatta her saniye mutluyum, hem de çok mutluyum diye haykırabilmek. Ufacık güzelliklerden, minicik olaylardan kendimize mutluluk payı çıkarabilmek, bunu kendi iç dünyamızda hissedip, etrafımızdakilere de hissettirebilmek…
Aslında uygulaması son derece basit gibi görünen ancak pek çoğumuzun bildiği halde yapmadığı, belki de yapamadığı o şahane güzellik. Güzellik diyorum, çünkü mutluluğun farkına varan insanlar, çevrelerine de öyle hoş bir pozitif enerji yayıyorlar ki… Onlarla olmak, onlarla konuşmak, hele hele bir de yaşamı onlarla paylaşabilmek dünyanın en güzel duygusu. Eğer o derece şanslı bir insansanız, sizden daha mutlusu var mıdır acaba dünyada?
Çünkü hayat görüşü böylesine pozitif enerji yüklü insanlar, siz ne kadar karamsar olursanız olun, size de pozitif enerji yükleyeceklerdir.
20 KASIM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 9
VAR MISIN KÖŞESİ

ÇOBAN ÇEŞMESİ
Siz de bir süre sonra hayata bakış açınızın, olaylara yaklaşım tarzınızın ister istemez değiştiğini gözlemleyeceksiniz.
Çevrenizde pozitif dalgalar yayan ve aranan bir insan olacaksınız.
Bu ne güzel bir keyif değil mi? İnsanın kendisindeki pozitif gelişmeleri gözlemleyebilmesi…
Pırıl pırıl bir yaz güneşi teninizi ısıttığında, lapa lapa yağan kar bir anda etrafı bembeyaz yaptığında, minicik bir bal arısının çiçekten çiçeğe koştuğunu gördüğünüzde, kulaklarınıza çok eskilerden maziyi hatırlatan bir melodi çalındığında, çoktandır görmediğiniz bir dostunuzdan haber aldığınızda, birine şu veya bu şekilde yardım ettiğinizde karşılığındaki o sıcacık teşekkürde içinizde tarifi zor mutluluk dalgaları oluşacak ve vücudunuzun her yerinde gezinerek, kalbinize gönderdiği sinyallerle size ne kadar mutlu olduğunuzu anımsatacaktır.
Bu hoş duyguları hiç çekinmeden siz de etrafınızdaki dostlarınızla paylaşın.
Onların da ufacık olaylardan mutlu olmasına, en azından hayattaki güzellikleri fark etmelerine yardımcı olun. Kazanılan her mutlu insan, çevremizde, yaşantımızda güzel bir tebessüm demektir. Her güzel tebessüm ise mutlaka yenilerini oluşturacaktır. Minicik bir gayretle bunu başarmak mümkün, yeter ki gönülden isteyelim.
Bir insanın yaşamının herhangi bir anında durup “Tanrım ben ne kadar mutluyum” demesi kadar güzel bir şey yoktur yaşamda. O halde şimdi durmak niye? Hayat denen o kısacık anda yaşanacak ve yaşattırılacak güzel keyiflere yelken açalım.
Cesaretinizi yitirmeyi kesinlikle reddedin
GİDİLEN YER DEĞİL, GİDİLEN YOLDUR MUTLULUK VEREN…
Sevgi, sevdiğimizi ileri sürdüğümüz şeye verdiğimiz değer ve bunun için duyduğumuz saygıdır aslında… Bu değer öyle bir değerdir ki bizim varlığımızdan güç alır ve varlığı bize güç katar. Bizi var eden ve bizle var olan sevgi ile yaşarız.
Sevgi bizi yaşama bağlayan bağdır. O olmadığında varlığımızın da bir anlamı yoktur. Sevgi gözünüzdeki ve ruhunuzdaki, perdenin açılmasıdır.
25 EKİM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 10
VAR MISIN KÖŞESİ

SEN SEV YETER Kİ!
Sevmeye başladığınızda açılır bu perde. Ancak o zaman fark edersiniz, etrafınızdaki güzellikleri. Daha farklı algılarsınız her şeyi. Aynı yoldan yürür, farklı ışık alırsınız.
Sevgi deyince ilk anda karşı cinsle ilgili hissettiğimiz duygular akla gelir… Hepimiz insanız bundan doğal bir şey de yok… Ama sadece bu kadar mı? Sevgi bu kadar basit mi?
Aramızda anne ve babasını sevmeyen var mı? Ya peki kardeşini. Aranızda kedisi olan var mı? Ya da köpeği? Ya da akvaryumu olan? Saksıda menekşesi, fesleğeni olağanlar? Tüm bunlara karşı hissettiğiniz şey sizce nedir?
Hepimiz farkında olsak da olmasak da, bir çok şeyi seviyor ve bir çok şey tarafından seviliyoruz. Bir an için yaşamımızda, sevginin hiçbir türünün olmadığını varsayalım: Buna yaşam denir mi? Bizi yaşama bağlayan bağ olmazsa, varlığımızın da anlamı kalmaz…
Sevgi o denli büyüktür ki onu, yaşamımızın bir çok yönünde bir çok şekilde bulabiliriz. Sevgi güçtür… Çünkü saymayı, değerlere inanmayı gerektirir. Eğer bir şeyi özünden severseniz, zor hatta imkansız görünen bir çok şey gerçekleşebilir… Yeter ki gönülden isteyin sevin…!
Ne zaman öleceğimizi bilemesek de.
Ölümün her an gelebileceğini hissetmek, korkmamayı öğrenmek. Acı, ama bir o kadar da gerçek. Hayatı olduğu gibi kabul etmek ve iyileştirmeye çalışmak. İşte hayat bu.
Sokrates’ e ölüm nedir ki? Tanrı onu eşitçe paylaştırmış. Zalimler seni ölüme mahkum ettiler demiş, o da tabiatta onları demiş sakince. Ölümden kim kurtulmuş? Peygamberler de ölümlü değil miydi? “Ölümün elinden tek kurtulan kitaplardır.”
SEN SEVİLDİĞİN İÇİN GÜZELSİN. OYSA BEN, SEVİLMEDİĞİM İÇİN ÇİRKİNİM.
Hayatta ne kadar sever ve sevilirseniz o kadar güzelsiniz. Güzellik ruhunuzdan yüzünüze yansır. Sevgi yaşayan insanların gözleri, farklı bir ışık saçar etrafına. Gözlerinde tebessüm vardır, gözbebekleri güler sanki..
SEVGİNİN GÜCÜ
Yüzündeki gülümsemeyi göremeseniz de, gözleri sevgiyi yaşadığını söyler. Beden dili anlatır size, sevgiyi yaşadığını o insanın.
Hayatınıza, aşkınıza, sevginize, sevdanıza sahip çıkın. Mutlu olun, sağlıklı kalın. Mutlu olduğunuzda, sağlığınız iyi olacaktır. Buna inanın.
HAYATA KÜSMEYİN
Kaç kez yere serilen boksörün yine kalkıp zafere uzandığını gördünüz?
Bir artistik patinajcının düştüğü halde yarışmayı kazanmasına kaç kez tanık oldunuz?
Kaç kez trafik kazası yapsa da araç kullanmaya devam eden insanları gördünüz? Hem de daha temkinli olarak.
Döneme 3 notu ile başlayıp 9-10 ile bitiren öğrenciye kaç kez rastladınız?
Bisiklet kullanmaya başlayan bir çocuğun düşe kalka bisiklet kullanmaya başladığını kaç kere gördünüz?
Müvekkilinin davasına gönülden inanan bir avukatın, duruşmanın ilk oturumunu kaybettiğinde, bu yenilgiyi ikinci, üçüncü hatta sonraki oturumlarda kazanmaya çalışmak için itici bir güç olarak kullanmasına kaç kez rastladınız?
“ Yenilgiyi itici güç olarak kullanmayı öğrenin.”
Üzüntünüzün gözlerinizi kapatmasına izin vermeyin. Sevinç her üzüntünün yanı başındadır. Birbirine zıt olan şeyler aslında çok yakındır. Onları ince bir çizgi ayırır.
Üzüntü – sevinç
Ağlamak – gülmek
Mutluluk - mutsuzluk
Hayatta her zaman yapacak bir şeyler vardır. Umudunuzu asla yitirmeyin. Kapalı alanda bulunan fare her köşeyi bir ya da iki kez kazdığı için başarılı olamaz. Oysa enerjiyi tek hedefe harcamış olsaydı kurtulacaktı. Biz insanlar doğru olduğuna inandığımız hedefte ısrar edersek kazanabiliriz. Yer, zaman, şekil değişebilir; ancak sonuç her zaman bizi istediğimiz hedefe ulaştıracaktır.
30 KASIM 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 11
VAR MISIN KÖŞESİ
YAŞAM SEVİNCİ
Yaşam Sevinci; şu anda olduğun yerde, şu anda sahip olduğun şeylerle yapabildiğinin en iyisini yapmaktır.
“ Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan gölgeden çık.” (KONFÜÇYÜS)
Her zorlukta mutlaka yapabileceğimiz şeyler vardır.
Kendimize faydalı olamıyorsak başkalarına faydalı olabiliriz. Yapmak istediklerinizi ertelemeyin. Yarına kimin çıkacağı bilinmez.
Her şeyde mutlaka çözüm yolu vardır. Çaresiz kaldığınızı düşündüğünüz zamanlarda çözüm üretin.
Başkalarına faydalı olmak size çözümü getirecektir.
Bencil olmayın!
Neye ihtiyacınız varsa onu verin. Mutluluk gönülden vermektir.
Sevgiye ihtiyacın varsa sevgini ver.
Paraya ihtiyacın varsa paranı ver.
Zamana ihtiyacın varsa zamanını ver.
Dostluğa ihtiyacın varsa dostluğunu ver.
Neşeye ihtiyacın varsa neşeni ver.
Huzura ihtiyacın varsa huzurunu ver.
Mutluluğa ihtiyacın varsa mutluluğunu ver.
Hayatını kazanmak uğruna hayatını feda ediyor olabilirsin. Sevmediğin işte çalışıyorsan, aslında kendini yıpratıyorsun demektir. Ya işini sevmeye çalış, ya da bırak.
“ İnsanlar yenilince değil, pes edince tükenir.” Her acının gözümüzde ve yüreğimizde bir perde açtığını düşünün. İnsanlar arasındaki farkı olan değil, olana tepki belirliyor.
Olaya bakış açısı ve ne taraftan baktığımız önemlidir. Farklı açılardan görebilme özelliği olmalıdır.
Aynı olaya bugün farklı tepki gösterebiliyorsak; değişime uğramış olduğumuzu anlayabiliriz.
Eğer olumlu tepki gösterebiliyorsak, olumlu değişimi yaşamış oluruz.
FARKI FARK EDEBİLİR MİSİN?
Resim kursuna giden bir öğrenci ben ressam oldum der. Hocası bir resim yap, o halde duvara ve altına not yaz der. Nota resimdeki noksanlıkları işaretleyin yazar. Ertesi gün resme bakar ki bir de ne görsün. Resmin her yeri çizilmiştir.
Bir resim daha yap der hocası ama bu sefer altına şöyle bir not yaz. “ net olarak resimdeki noksanlıkları nedenini ve çözüm yollarını yazın” der. Ertesi gün resme baktığında, ne bir işaret vardır ne de not. Çünkü çözüm üzerine kafa yormak kolay değildir. Oysa hata bulmak o kadar kolaydır ki. Hele de X çizgi çekmek daha kolaydır. Hayatımız da böyle hata bulmakla geçiyor. Çözüm üretmek mi? Kim yorar ki kendisini.
Sorun çözmek beceridir. Akademik bir disiplin değildir. Psikoloji, sosyoloji, tıp gibi konularda akademik eğitim almakla sorun çözme becerisi kazanılamaz. Akademik eğitim, bazı meslekler için zorunlu edinilecek bilgiler önemlidir. Sadece gerekli beceri kazanılamazsa bu bilgiler, sorunları etkili bir biçimde çözmek için harekete geçmez. Bazı kişilerde yüksek akademik standartlarda bir engel olabilir. Bunlar becerilerin yerine geçebilir. Ya da sorunların bulunduğu, gerçek dünyadan uzaklaşıp çalışma odasının yada kütüphanenin güvenliğine sığınma aracına dönüşebilir. Beceri edinmenin en iyi yolu geri beslemedir. Araba kullanmak karmaşık bir beceri olmasına rağmen insanların çoğu öğrenir. Çünkü eylemin sonucu hemen görülür. Yapılan şeyle; ortaya çıkan durum iyi olduğunda çaba gösterilir.
Sorun çözme teknikleri
Çaba göstermeyi istemek
zihinsel çaba göstermek
Sadece becerinin yetmeyip pratik gerektiğini bilmek ve
ona göre pes etmemek. (araba, piyano, bilgisayar, bisiklet)
Yaşam tarzınızı değiştirmek istiyorsanız eğer bir bahçıvanın bahçeyi aynı anda düzenleyemeceğini düşünün. Her hafta alışkanlıklarınızın artı ve eksilerini yazın.
Genel çözüm modeline şu modeli uygulayın.
Dinleme
Araştırma
Hedef
Destek
İzleme
Her yerde ve her sorunda uygulayabilirsiniz.
Başarının çözüm yolları
Başarılacak şeyin tanımını yapabilmek
Niyetlerinizin gerçekci olması
kişisel kapasite durumunuz (yeterli değilse eğitimle desteklenebilir; ya da kişisel gelişim desteğiyle)
Gerekli beceriniz
Maddi kaynak
Ödül ve çaba birbirine yakın olmadıkça insanoğlunun tepkisi genellikle kötüdür.
Niyetinizin gözlemlenebilir davranışlar açısından tanımlayabilmek. Başarıyı ölçmenin yolu yoktur.
Niyetimizin değerli olup olmadığına her zaman dikkat etmeyiz. Niyet ettiğimiz şey iyi bir fikir gibi gözükebilir. Fakat niyetimizin göstereceğimiz çabaya değecek kadar önemli olduğuna emin miyiz?
Somut
Gerçekci
Gözlemlenebilir
Değerli


07 ARALIK 2006 – Sakarya Gazetesi - Eskişehir 12
VAR MISIN KÖŞESİ
HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR!
Para ile satın alınamayanları, siz keşfedemediniz mi hala? Yoksa gereksiz gibi mi görüyorsunuz? Ya da farklı bir felsefe ; diye mi düşünüyorsunuz. Durun sevgi ve paylaşmanın felsefesi olmaz. Bu hayatın ta kendisidir. Yoksa siz hala paylaşmayı bilemeyenlerden misiniz? Bir bardak çayı beraber yudumlayacağınız candan bir arkadaşınız yoksa; ne anlamı var ki yaşamanın. Kim bilir, paylaşmayalı ne kadar oldu değil mi? Kaptırdık kendimizi hayatın çemberine. Aynı doğrultuda ha babam dönüyoruz. Çıksak bir başka tarafa fırlayacağız. Korkuyoruz. Alışkanlıkları bozmaktan. Tekdüze düzeni değiştirmekten. Nefes aldığımızın bile farkında değiliz. Kendimizi geliştirmeye, kitap okumaya bile gerek görmüyoruz. Ne gerek var canım, bu yaştan sonra diyecek kadar da çok bilmişiz. Öğrenmenin yaşı yoktur oysa. Daima eğitimde, kişisel gelişimde hep ileriye bakmalısınız. Efendiyim derken uşak olmamalısınız.
Yazdıklarımı okutacak kadar, konuştuklarımı dinletecek kadar yetenekli değilim. Ama geniş ve güzel bir yüreğim var. Paylaşmayı seviyorum. Acılarla olgunlaşan. Tünelde iken bile, hep karşıdaki ışığa hedeflenen. Kuyunun dibine dalacak kadar acı çekmişsem, bir gün çıkabileceğini düşünen. Motivasyonu kendi özünde arayan ve bulan. Kendi yolunu çizen. Destek almadan ayakta kalabilen. İşte yaşam bu. Kendi ekonomik bağımsızlığı olmayan bir birey bağımsız olamaz. Aynı milletler gibi. Bu düsturla hareket eden. Özgür olmanın güzelliğini yaşayan. Bilgi ve birikimini paylaşan.
Güç asla para satın alınamaz. Alınsa da istenilen sonucu vermez.; ya da kısa bir zaman sonra kaybedebilirsiniz. Kendi gücünü başkalarını susturmak için kullananlar ise ne yazık ki asil olamıyor. Asil olmak; ne güçtedir? Ne de para da? Asil olmak mütevazı olmaktadır. Yüreğinizi ortaya koymaktadır. Doğal olmaktadır. Olduğunuz gibi görünmektedir. Güç gösterisi yapmak için; yapılan kokteyller, mangal gösterileri, eğlenceler gövde gösterisi yapmaktan ibarettir. Sonra kokteyl veremediğinizde yanınınızda kalan kişi sayısı sizin gerçek dostlarınızdır. Merdivenleri basamakla çıkmayı öğrenmeliyiz. Hızlı çıkışın hızlı inişi olacaktır. Yukarı çıkarken yanınızdaki insanlardan destek alıp çıkarsanız; dostluklarını kaybetmezsiniz. Her zaman yukarılardan inebileceğinizi hesaba katmalısınız. Hm yukarısı o kadar güvenli değildir. Farkındalık kazanmak, olgunlaşmak, güçlenmek, sorun çözmek acı çekmekten geçiyor ne yazık ki. Her şeye rağmen yaşam coşkunuz yüksek olmalı. Sağlığınız iyi olduğu için şükretmeli; eğer sağlığınız iyi değilse nefes aldığınız için şükretmelisiniz.
Hayatımızda neler oluyor, neden böyle oluyor?
Neler olmasını istiyoruz?
Tüm bunlar nasıl oluyor?
Bu durumda yapılması gereken nedir?
Yapılabilmesi gerekenlerden yapılabilecek olanlar nelerdir? Yapılacak olanlardan bizim yapabileceklerimiz neler?
Biz ne yapıyoruz?
Tüm bu soruların cevabını bulduğumuzda içimizdeki potansiyel açığa çıkacaktır. Potansiyeli açığa çıkardığımızda gerçek başarı oluşacaktır.
Hayat ben bunu başarabileceğim diyenindir.
Sorunu olmayan yok gibi. Alışveriş merkezleri çok güzel olacak. Önemi de küçümsenemez elbette. Ancak küçük işyerlerinin sıkıntılarını arttıracaktır. Bu nedenle Kardeş İşyeri Projesi yapalım diye düşünüyorum. Biliyorum ki daha önce bu paylaşmayı yaşayanlar var. Haydi, daha fazla paylaşmaya. Harekete geçmeye ihtiyacımız var. Etrafımıza daha fazla bakmaya ihtiyacımız var. Sadece ben kazanayım; diye düşünürseniz uzun vadede kaybedebilirsiniz. Kendi işyerinize uygun, kardeş işyeri seçebilirsiniz. Biz otantik giysiler satışı yapan bir yer ile doğal burcunuza uygun taşlar yapan bir yeri kardeş işyeri yaptık ve güzel sonuçlarını görüyoruz. Siz de deneyin hatta fazlasını. Düğün için gerekli fotoğraf, kuaför, video, çiçek, organizasyon bir araya gelebilir öyle değil mi? Yoksa başkalarına hala nefretle mi bakıyoruz.
Dilinizin ucundan vücudunuza zehir yayılacağını bile bile. Haydi, tebessüm eden bir yüzünüz olsun. Rekabet kavga değil yarışmadır. Öne geçin alkışlanın, ama kıskanmadan.
Öğrencinin barınma sorununu çözmek için bir birim oluşturulsa. Öğrencilerin PANSİYONER olarak alınması sağlanılsa. Birim aracılı ile öğrencilerin aileleri ile tanışılsa. Öğrencilerin de aile paylaşarak , güvenli eğitim almalarını sağlasak. Çok mu şey hayal ediyorum sizce. Eskişehir’ in öncü olduğunu ispatladık öyle değil mi? öyleyse niçin çözüm düşünmüyoruz. Öğrencileri ticari meta gibi değerlendirmek gibi onlara PART TIME iş versek ve karşılıklı jkazanım sağlasak. Ne çok şey istiyorum bende hayalse hayal deyin öyleyse. En azından tepki gösterin. E.mail atın mektup yazın hiç olmazsa bir şeyler yapın ama mutlaka. Hayatın para olmadan da güzel yanlarını görmeyi sağlayın kendinize
Mutluluk; resmi çizilmez, anlatılmaz da… Sadece yaşanır o kadar. Bir çoğumuz mutluluğu belirli bir hedefe varma olarak görürüz.
İstediğimiz hedefe ulaştıktan sonra içimizdeki boşluğu tarif edemeyiz bir türlü. Neden boşluk duygusu duyduğumuzu anlayamayız.
Oysa mutluluk, hedefe giderken bu yoldaki çabalardadır. Eğer mutluluğunuzu isteklerinizin gerçekleşmesi olarak algılarsanız, yanılırsınız. Çünkü mutluluk ulaşmak isteyeceğiniz uzaklığa erişmedeki çabadır.
Güneşinizi kaybettiyseniz, sakın gözlerinizi kapatmayın;
yoksa yıldızları da kaybedersiniz.
Güneşinizi mi kaybettiniz, yıldızla yetinin demiyorum. Güneşi içinize koyun yapanlar var. Sevgiyi yudum yudum yaşayın. İçinize sindirin hayatı. Her şeye rağmen yaşamak öyle güzel ki.
Bakmak ile görmek arasındaki farkı; ölüm çizgisine gelmeden anlayalım. Bardağı dolu tarafından görelim. Olumlu yaklaşalım hayatı yaşamaya. Paramız, malımız, mülkümüz, eşyamız olmasa ne olur? Olunca rahat yaşarsınız ama, olmazsa da dünyanın sonu değil öyle değil mi? Elimizdekilerle neler yapabileceğimizi araştıralım.
Sağlık ve özgürlük önemli kavramlar. Mutluluk gibi, bu iki değerinde kaybetmeyince değerini bilmek zor elbette. Mutluluk gibi bu iki değerinde kaybetme noktasına gelmeden hayatı paylaşalım. Saniyenin dönüşü olmadığına göre, bir gün öncesini yaşayabilir misiniz? O zaman sevdiklerinizle pikniğe, geziye, eğlenceye, gülmece ye gidin. Her şeyin para demek olmadığını anlayın. Parasız neler yapılabilir, öğrenmeye çalışın. Siz paranın esiri değil, para sizin esiriniz olsun. Ne kadar çok şey varmış parasız da yapılabilen. Gerçekten paylaşmayı biliyor iseniz.
Paylaşın sevinçlerinizi, acıyı ölümü yaşamadan. Yaşamla ölüm arasındaki farkı; hayatınızı kaybetme noktasına gelmeden, anlayın.
Bakın güneş ne kadar yavaş ve sakin doğuyor. Bizi ne yakıyor ne de, donduruyor. Güneşin yerine biz olsak , acaba sakin ve sabırlı bir gün geçirebilir miyiz? Oysa kızdığımız zaman ne yaptığını bilmeyen, çevresine zarar veren o kadar çok kişi var ki. Sakın siz onlardan olmayın.
KARŞILIKSIZ EMEK
Bazen öyle bir acı yaşarız ki hastalık, ölüm vız gelir bize. Hak ettiğinizi düşündüğünüz bir maddi kaynağı alamamışsanız; size ne anlatsalar duymak istemezsiniz. Emeğim dersiniz, emekliliğim, güvencem dersiniz. Ama olmaz bin bir türlü engel koyarlar önünüze. Laçkalıklar yolunuza tıkar. Eliniz kolunuz bağlı kalırsınız. Anlattığınız her şey, hatta doğru olan raporlar kendi yorumunuz olarak kalır. Değil gülümsemek, hayata tutunmak için bile güç bulamazsınız bu sefer kendinizde. Yıldırma politikasının en acısını yaşarsınız. En acı çektiğiniz dönemde her şey üstünüze gelir. Konuşulmayan telefonun, bilgisayarda görünmeyen hesap kalanının 6 ay sonra bir yazıyla faiziyle ödersiniz. Kredi geri ödemede bazılarının hatalarını telafi etmekte zorlanırsınız. Hayatın neresinden tutsanız elinize gelir. Siz farklı mı bakıyorum ben hayata dersiniz. Sıkıntılarınızla baş başa kalırsınız. Kimseye dayanmadan hayata sıkı tutunmak hedefiniz olduğunuz için yalnız kalırsınız. Etrafınızda kimse olmadığını, hissedersiniz. Olanların da iyi gün dostu olduklarını düşünürsünüz. Hatta herkes başına gelen karı eritsin diyecek kadar da acımasız olanlarla karşılaşabilirsiniz. Yaşama sevincinizi, doğaya aşıklığınızı kaybedersiniz. Ne yapmalısınız? Sıfırdan başlayayım deseniz başlayamazsınız. Öylesine devam etmeye çalışırsınız hayata. Tam umudunuzu kaybettiğiniz bir anda “son ana kalır ama asla kaçırmaz.” Hızır yetişir size. Büyük acıların arkasında dır aslında yakalamaya çalıştığınız huzur ve mutluluk. Pes etmezseniz, yakalarsınız. Hem de hiç ummadığınız anda ve ummadığınız bir yerde.
Hemen madalyonun tersini çevirin. Elinizde ne var. Değerlendirin. Ya elinizdeki olanlarla yetinin. Ya da yetinmediğiniz konuda yeni bir şey yapın. Neleriniz olduğuna bakın. Manevi değerleri hesaba katmıyorsanız yanılıyorsunuz. Her çalışmanın size iyi şeyler kattığını düşünün. Kaldığınız yerden devam edersiniz. Hayat sizi yenilgiye uğratmış olabilir. “ İnsan yenilince değil pes edince tükenir.” Pes etmezseniz kazanırsınız. Belki aradığınız, yapabileceğinize inandığınız iş yakınınızdadır. Mutlaka sizin de yapabileceğiniz bir iş vardır. Genç değilim, eğitimim yok diye kendinizi koşullarla sınırlamayın. Hatta öyle bir çalışma yapabilir siniz ki; birkaç işi bir arada yapabilirsiniz.
Oksijen vücudun aküsü gibidir. Hava soğuk diye oksijen alamazsanız, vücut enerjik olamaz. Hareket etmezseniz uyuşur kalırsınız. Elbette bu saydıklarım sorununuzu çözmez. Ama çözüm için sağlıklı düşünmemizi sağlar.
Yapılan iyiliği size döneceği şeklinde bir düşünceden uzak menfaatsiz bir iyilik yapın. O kapıdan değil ama başka bir kapıdan bu iyiliğin geleceğini bilin, içten inanın. Her şeyin bir zamanı vardır. Piyangoyu kaybettiğinizi düşünün.
İyi ki aileniz vardır yanınızda, sağlığınız en azından kötü değildir. Zaten küçük şeylerle mutlu olmayı biliyorsunuzdur.
KAYBETMEK BAZEN KAZANMAKTIR.
Başkalarına kötülük yaptığınızı zannetmeyin, aslında kendinize kötülük yapıyorsunuz. Başkalarının ekmeğini elinden alarak yaptığınız kötülükler; size çözümü bulunamayan acılar olarak dönecektir. Bunu illaki yaşayarak mı öğrenmeniz gerekiyor. Aslında yolun sonu görünür hayatta; ama nedense biz bir türlü kabul etmek istemeyiz. Para hırsı gözlerini bürümüş olan insanlar, kardeşlerini tanımazlar. Süt kardeşi olmak ne ola ki. Acımasızlığın en korkunç boyutunu yaşarlar. Arınmak içinde hacıya gider. Uzaklardan kuşbakışı yapar gelirler. O kutsal topraklara gidince insancıl olursunuz, insana değer verirsiniz, kötü huylarını bırakırsınız. Kutsal yerdeki enerji porları arındırır sizi ona bir şey diyemem. Oradan da aynı gelmişseniz, sizin grubunuzun dışında olan insanlara yaşama hakkı tanımıyorsanız. O zaman acı çekme sırası, bir gün size de gelebilir. Sonra acı çektirdiğiniz insanlardan çözüm yolu istemeye kadar gidebilirsiniz.
Yaşadığınız hayatı ne kadar çok insana iyilik ettiğiniz, ne kadar hayır duası aldığınızla değerlendirin. Zamanında başkalarına faydalı olmayan, iyi unvanlı birisinin mahkum olması da mı size insanlığınızı hatırlatmıyor. Oralar sizden sorulur, sizin haberiniz olmadan kuş bile uçmaz. Sizi kimse yıkamaz. Böbürlenerek ne kadar zaman geçirebilirsiniz ki. Bir gün bir imansız ile karşılacağınız kesin. Ama ne zaman işte onu ben bilmiyorum. Vazgeçin böyle yaşamaktan.
Haydi, kötülüklerinizi iyiliğe çevirin. Dost eli uzatın insanlara. Kaybettiklerinize değil, kazandıklarınıza bakın. Duygularınızı kaybetmişseniz, tekrar hatırlayın. Beni anlamanız için illa ailenizden birisinin ölümü, kanseri ya da engelli olması gerekmiyor.
Geniş görüş açınız varsa, hayata at gözlükleri ile bakmıyor iseniz görebilirsiniz.
Siz hayatınızı başkalarını kul köle olarak kullanarak geçirirken; ben acının zembereğinden geçmekte idim. O kadar da kolay değil.
BAZEN KAYBETMEK, KAZANMAKTIR.
Çözümü kendimizde, ama farkında değiliz. İnsan sağlığı akıl, psikoloji ve beden sağlığı ile ölçülür. Gözle görülmeyen virüsleri yendim. Kanser vız geldi bana. Ama gözle görülen virüsün ilacı bulunamadı. Ölüm, kanser, ayrılık, işten zorunlu el çektirme, bu kadar acıya rağmen halen ayakta duruyor isem bunun bir nedeni olmalı öyle değil mi?
Bazen kaybetmek, kazanmaktır. Vicdanım rahat, namerde muhtaç da değilim. Yetiyor bana. Peki size küçük şeyler yetecek mi? İçiniz rahat mı? Değdi mi sizce bir kişinin hayatını sıfırlamaya çalışarak 10 kişiyi ağlatmaya. Gözyaşımın katık olduğu günler, şimdi bana güç veriyor. Çok şükür ki yaradanıma sığındım. Çok şükür ki kalemin, yazının değerini anlayan ufku açık insanlarla bir aradayım. Bu da yetiyor bana. Yolunuz açık olsun.
İnsanlarla konuşma, paylaşma , iletişim beceriniz yoksa yaşamanızın bir anlamı var mıdır? Size göre insana iyi davranmak suç mudur? Sıra dışı davranış, kötü davranmak mıdır? İnsana gücü yettiğince, çözüm bulması mıdır suç olan? Haydi hayata bakış açınızı değiştirin. Biraz da başkalarını dinleyin. Ben hatalarımı süzgeçten geçirdim, ama yolun sonu acımasız kişilerde tıkanıyor. Onun için kendimi suçlayamıyorum. Yargısız infaz yapmadan en az 3 kişiyi dinleyin. Çocuklarının üzerine yalan yere yemin edip, yemin parası dağıtanları ayırt edin. Artık gerçekleri görün. Merak etmeyin kaybetmez, aksine kazanırsınız. Ben iyilikleri unutmuyorum, taşa yazdım silinmesin diye. Kötülükleri de kuma yazmak istiyorum ama olmuyor çerçeveletiyorum artık. Uzakta durmak iyi geliyor. En azından kötülük etmiyorum. Bir gün beni anlayacağınızı umuyorum.
ÇÖZELİM ARTIK SORUNLAR YUMAĞINI
Yeni bir gün başlıyor. Çaresizliği de seçebiliriz. Çözüm bulmayı da. Elimiz kolumuz çoğu şeyde bağlı olabilir. Ama mutlaka bir çözüm yolu vardır. Hayatın hangi tarafından baktığımız önemli. Olumlu bakıyorsak geri bildirim de büyük olasılıkla olumlu olur. Sonuç olumsuz olduğunda dahi bir olumluluk görebiliyor isek bu polyannacılık olarak kalıplanamaz. Hayatınızın engellenmiş olduğunu hissediyor olabilirsiniz. Çoğu zaman her konuda özgür olamayız. Gerçek başarıyı yakalamış insanların hayat hikayeleri bize yol gösterir. Yokluk sıkıntısı çekerek, aklı ve azmiyle başarıyı yakalamış olanların. Tırnaklarıyla kazıyarak adım adım yükselenlerin hayat hikayelerini. 3 günde yükseliverenlerin değil. Hızlı çıkanlar, hızlı inişler yaparlar. Hem yüksekler o kadar güvenli değildir. Ağır ve emin adımlarla yukarıya tırmananlar, uzun vadede en çok kazananlardır. Çünkü çevresindeki insanların değerlerini kaybetmeden, ezmeden yükselirler.
Hayatta ailesinde engelli bulunan insanlara, bakış açılarının bozuk olduğu bir toplumda yaşıyoruz ne yazık ki! Öyle engebeli yollarla dolu ki hayat. Sağlıklı olan insanlar zor baş ediyor. Hangimizin ne zaman ve nasıl engelli olacağımızı da bilemiyoruz. Hayatta birazda acımasız olmamak gerekiyor. Bugün bana ne dediğimiz insanların durumuna düşmemeyi kim garanti edebilir ki? Öyle değil mi? Bugün garsona, çöpçüye, ameleye küçümseyerek bakan insanlar en fazla on yıl sonra etrafındaki tüm insanlara aynı muamelede bulunacaklardır. Ki bu meslek grupları en zor olan mesleklerdir. Çevrenizdeki insanların saygı değerleri, bugün ne ise yarın da o olacaktır. Bir insanın değişmesinden umut beklemek çok zordur, ancak imkansız değildir. Değişmeyi kabullenmeyen kişiler, asla değişmezler. Hatta sizin için değişiyor görünebilirler. İnsanlar ancak acı, hastalık, yokluk gibi kişiliği doğrudan etkileyen yollardan geçerlerse ve gönül gözleri açıksa ders alırlar. Yoksa siz ne anlatsanız anlamazlar.
Toplumun engelliye bakış açısı o aileyi suçlar niteliktedir. Tanrı o aileyi cezalandırmış zaten biz de ayrı tutalım zihniyetindedir. Oysa tanrı aileye, gönül gözünün açılması için armağan vermiştir. Göremediğiniz armağan, hasta ya da engelli insana sabır ve hoşgörü ile gelecektir. Hasta ya da engelli yakını olan insanlar, zaten sıkıntı çekmektedirler. Toplum da ayrı bir engel olmaktadır, böyle insanlara karşı. Tavır ve davranışları ya acıma duygusu şeklindedir. Ya da sizi cezalandırma yöntemi seçerler. Halbuki kendileri de geleceğin engelli ya da hasta adaylarıdır. Toplumda her şeyi gruplaştırdıkça çözümü bulmak elbette zor olacaktır. Çocuklar ve engellilerin hayata ne kadar sıkı tutunduklarını gözlemleyin. Yaşam coşkularını ve çabalarını izleyin. Ne kadar da tükenmez enerjileri var öyle değil mi? Onlara acıyarak bakmayın en azından.
Çözümü olmayan içeriğinde menfaat bulunan yardımlar insanları yoruyor. Hayata bakış açımızı karamsarlığa itiyor. Önce mağdur edilip sonra, yardım edilmek istemiyoruz. Bu zihniyet düzelmedikçe, sorun çözümlerine yatırım, insana yatırım yapılmadıkça sorunlar yumağı dolaşacak. Çok geç olmadan gerçek çözümler üretmeye.
Üstün DÖKMEN’in sözünün içerdiği anlam çok güzel öyle değil mi? “Bir çöpçünün onuru, Profesörün onuruna eşittir.” Onurun unvanı yoktur. Hayatta her şeye unvan ya da mal varlığı olarak bakarsanız; kaybedeceğiniz değerlerin farkına varamazsınız. Gelip geçici değerler için manevi değerlerinizi kaybederseniz; yolunuzu da bulamazsınız.
HAYDİ,ÇÖZÜM ÜRETMEYE
Eğitimin sadece okullarda verildiğini sanıyoruz. Aile olarak eğitim veremiyoruz. Hatta iletişim kurup gençlerimizle, çocuklarımızla konuşamıyoruz bile. Ne olacak bu işin sonu. Umutsuz muyuz? Yoksa karamsar mı ? Hiçbir şey yapmadan duracak mıyız? Aile olarak gerekeni biz yapamıyor isek yapacak yerlerin olduğunu biliyor muyuz?
Eskişehir Baro Başkanlığı’nın okullarda şiddet ve istismar konularında verdiği eğitimden haberimiz var mı? Çocuklarımıza suç unsuru olmadan çözümler getiren, eğiten insanların eğitmelerine yardımcı oluyor muyuz? Yoksa küfür ettiğini bile fark etmeyen bir toplumda mı yaşıyoruz?
Hayat sadece etrafınızdaki 5-10 kişiyle eğlence geceleri yapmak mıdır? Maddiyatın kalıcı olmadığı bir alemde, manevi değerlerin artık bir değeri kalmadı mı sizce? Nereye gidiyoruz? Her şeyi para ve güç olarak gördüğümüz bu dünyada; eğitemediğimiz her şeyi alarak şımarttığımız bu çocuklarla nereye gidiyoruz?
İşte düzeltilmesi gereken konular. Çabalayan insanlar. Ama inadına böyle bir eğitimi dinlemek istemeyen vurdumduymaz bir gençlik. Nereye gidiyoruz? Bu işin işinden nasıl çıkacağız? Aileler destek olmayacak mı, farkında olmayacak mı bu gidişin?
Sivil toplum kuruluşlarımızın bir araya gelerek neler yapabileceğimizi artık bir düzene koymamız gerekiyor. Akıl akıldan üstündür. Fikir birliği ve işbirliği yapıldığında neler yapılacağının çözümünü bulmamız gerekiyor. Haydi, çözüm için birlik ve dayanışmaya. Biz millet olarak ne badireler atlattık. Bunun da altından kalkacağız. Yeter ki şiddet olmadan, yürekten isteyelim. Yeter ki canı gönülden bu işi yapacağız diyelim. Gün karamsarlık günü değil.
Gün ufku açık, aydın kişilerin çözüm önerme günü. Ben siyasetten anlamam, mümkün olduğunca da uzak olurum. Sadece görev olarak oyumu kullanırım o kadar. Öyle ucuz pazarlıklara girmeden. İş vaadi almadan. Ama milletimizin yüksek standartlarda yaşaması için de elimi taşın altına koymaktan sakınmam. Yeter ki çözüm olacağına yürekten inanalım. Yoksa karamsarlık tablomuza devam mı edeceğiz? Mutlaka her yolun bir sonu vardır. Elbet iyi gün de olacak. Nasıl mı? Komşu kapısında dilenmeyip, ağırlığımızı koyarak. Gerektiğinde ülke çıkarları için her şeyi göz önüne alarak. Biz kurtuluş savaşımızı kadın, erkek, genç, yaşlı ayırım yapmadan kazandık. Şimdi bu ayrım niye? Savaşsız kazanım yapmanın zamanı. Konuşarak çözüm bulmanın zamanı.
Şimdi uzlaşmak, çözümler bulmak gerekiyor. Haydi ne duruyoruz. bilgisi, deneyimi olanlar konuşsun. Çözüm yolu bulsun bizlere. Sadece koltuğa oturunca çözüm sunacağım hikayesi dinlemek istemiyoruz artık. Açık çözüm yolları sunulsun. İşin uzmanları yorum yapsın. Biz de öğrenelim hangisinin doğru olduğunu. Bilinçsiz bir toplum olmak istemiyoruz. Kuru gürültü dinlemek de istemiyoruz. Çözüm önerileri dinlemek istiyoruz. Hem de siyasi fırtınalar kopmadan önce. Acele etmeden doğruların, çözüm önerilerinin bulunduğu panel, sempozyum, seminer, konferans, açık oturum. Adına ne dersek diyelim, ama bize çözüm sunulsun artık. Aynı senaryoyu izlemekten bıktık. Şiddete dur demek, eğitimde olan aksaklığı düzeltmek. Yenisini bilmediğimiz her şey bize kambur olarak kalacaktır. Sonucu bilinmeyen bir yolda gitmektense; olan yolu düzeltmek daha mantıklıdır.
Milliyetçi ol ama ırkçı olma; dindar ol ama dinci olma. Bunları ayırt etmenin farkını öğren artık. Dar kalıplarla, dar standartlarla yaşama; hayata bakışını genişlet. Ufkunu genişlet. Hayatı bilinçli, bilerek öğrenerek yaşa. Çevrendeki insanlara engel olma, yol açıcı ol. Öyle bir ışık ol ki sadece ailen değil, etrafın aydınlansın.

BATTALGAZİ
Ben bir Battalgazi torunuyum. Bununla da gurur duyuyorum. Seyitgazi’de bir hazine var. Kaç kişi farkında acaba? 5 yıl önce bir ev satın alan Kerim amca kuyu kazdırdı. Kanalizasyon için kullanacağı kuyu kazıldığında; mozaik renkli taşlardan oluşan, Meryem Ana’ nın reflüsünün de olduğu bir yer çıktı ortaya. Bu yer Bakanlığa bildirildi. Korumaya alındı. Kumla üzeri kapatıldı o kadar. 5 yıldır yapılan hiçbir şey yok. Resimleri ve tutanaklarına göre bu yer Kilise Apsisi olarak belirtiliyor. Yani bir kilise tavanı. Belki benim görüşüm bilinmez, ama Hıristiyanların ziyaret edeceği zenginlikte bir yer diye düşünüyorum. Aksi bir durum varsa ispatlamak da sizin işiniz. Benim yüreğim böyle bir yerin karanlıkta kalmasına izin vermiyor. Günışığına çıkmasını istiyorum. Tarihi eser asla küçümsenemez. Frigya Vadisine nasıl önem veriyorsak, bu bölgeye de önem vermeliyiz.
Elbette yerin altındaki yatan tarihi ortaya çıkarmak o kadar kolay değil. Ama imkansız değil. Hele de önemli bir kazı ise. Neden olmasın? Gençlerimizin işi yok. İlçe olduğundan çalışmak için yeterli iş alanları yok. Yenikent köyünde her yıl yapılan kazılara halkımız gönüllü katılmakta; ortak kazanımla bu iş yapılmaktadır.
İşsizliğin sorun olduğu ülkemizde yerin üzerinde açılmış bulunan taş ocaklarımızın yeterince değerini biliyor muyuz? Bu konuda bir şeyler yapabiliyor muyuz acaba? Çukurca köyü, Şükranlı köyünde açık bulunan ; Gemiç ve Karaören köylerinde de buluntuları olan taş ocaklarının kıymetini değerini biliyor muyuz?
Yoksa hali hazırda olan taş ocaklarımızın da yok olup gitmesine göz mü yumacağız. Bu taş ocaklarını değerlendirebilmek çok mu zor?
Hayatta da bazen sevmediğimiz, beğenmediğimiz şeylerin üzerine de bir örtü mü örtüyoruz acaba? Belki de Bunları farkında olmadan sorun diye üzerini kapattığımız konu, bizim çözümümüz olacaktır. Bilemiyoruz. Ama bildiğim bir şey var. İnsan isterse her şeyi yapabilir. Yeter ki yürekten istemeyi bilelim. Çözüm için dayanışma yapalım. Memleketimiz için, ülkemiz için. Artık uykudan uyanmanın zamanı geldi. Boş verelim cebimizi doldurmayı. Ne götüreceğiz öbür tarafa. Sağlığımız iyi olunca, iyi bir iş, bir ev, bir araba başka ne isteriz ki. Yetmez mi? Kat, yat, yazlık, kışlık derken ömrümüz geçmiyor mu? Hem de kapalı bir kavanozun içinde aynı yerde dönerek. Manevi değerleri küçümsemeyin. Eskidenmiş o demeyin. Sevgi ve paylaşma eskimez. Kötülük yapana iyilik edin ki siz farklı olun.
Güç birliği yapma zamanı geldi. Koltuk kavgası yaparken memleketimize zarar vermeyelim. Koltuk gibi bir kaygım da yok. Sadece karanlıktaki değerin günışığına çıkmasını istiyorum, o kadar.
Çevre Orman Bakanlığı’ nın Köylere Hizmet Götürme Birliklerine verilen araçlarını almak bu kadar zor mu? Başımıza böyle şeyleri bela olarak mı alacağız zihniyetinden ne zaman kurtulacağız acaba? Hiçbir şey yapmak istemiyorsak, iş yapmadan günümüzü geçireceksek meslek değiştirelim o zaman. Mesleğimiz başkalarının elinden ekmek almak olmayacak herhalde.
Kum torbası gibi bir tane suçlu bulup hep ona mı yumruk atacağız. Hayatımız başkalarını suçlu bulmakla mı geçecek. Haydi, biraz da fark yaratalım. Sen kazandın, ben kaybettim oyunumu oynayacağız. Ne kazandınız ve neyi kazandınız? Haydi, anlatın bakalım da dinleyelim. Makamın arkasına sığınmayın, makamınız olmasa o insanlar size nasıl davranacaklar ona bakın. Olayların sonucuna bakmadan karar vermeyin. Daha kime nerede, ne olacağı bilinmez. Her şeye rağmen azim, sabır ve gayreti bırakmayın. Bu üç sacayağı hayatımızın temel direkleridir. Yaptıklarınızdan pişmanlık duymayacağınız şekilde her şeyi yapabilirsiniz. Ama keşke demeyin. Bulutların üzerine çıktığınızda tebessüm edebilin.
Çiğdem GÜLER

1981 yılının Mayıs ayında İstanbul’da doğar. Güzel ve eğlenceli bir çocukluk yaşar. İlkokul İstanbul’da; orta ve lise dönemleri Eskişehir’de geçer. 1999 Afyon Kocatepe Üniversitesi Makine resim kontrüksiyon bölümünde eğitim alır. İlk sene kolay geçmesine rağmen o yılın yazında rahatsızlıkları yaşamaya başlar. Denge bozukluğu ve yüzünde eğrilikler ilk o zaman başlar. Azap çektiği halde, bunları önemsemez. Gözlerindeki dengesizlik yorar ve zorlar onu.
Günün birinde siz bunları yaşadınız mı diye sorar çevresindeki insanlara. Karşıya baktığınızda bir tek arabayı 5-10 tane geliyor gibi gördünüz mü? Çayı bardağa doldurmaya çalışırken masaya döktünüz mü? Kafanızı oraya buraya bilinçsizce çarptınız mı hiç? Düz yürüdüğünüzü zannedip, kaldırıma çarpıp düştünüz mü hiç? Aynaya bakmaya korktunuz mu? İnsanlardan uzaklaştınız mı? Vb… o kadar çok şey var ki hepsini anlatmak çok zor.
Bunların hepsini yaşar, özellikle son iki tanesini yapar ve buna inanamaz. Belki de henüz 19 yaşında olması nedeniyle; olaylara bakış açısının böyle olması gayet normaldi.
O dönemlerde gitmedikleri göz doktoru ve dermatolog kalmamıştı. (Vücutta uyuşma ve kaşıntı birlikte oluşur.) Eskişehir, Afyon, İstanbul gezerken Eskişehir’de bir özel hastanenin doktoru gözlerinde bir şey olmadığını; beyin cerrahına gitmesi gerektiğini söyler. Kendisi çok da etkilenmez, ama annesi çok yıpranır. Doktor doktor gezerler bir türlü sonuca ulaşamazlar. Emar, kan testi tahliller yapılır, sonuçlar da hiçbir şey görünmez.
O dönem iyileştiğini zanneder. Oysa ataklar geçmiş beyindeki lezyonların ne durumda olduğunun bilincinde değillerdir. Aradan 4 yıl geçer. Geçirilen bir grip sonucu hastalık atak göstermeye başlar. Ailece tekrar doktorlara taşınmaya başlarlar. Sinirler çalışmaz hale gelir, gözü aşağıya doğru sarkar, ağzı yamulur.
En sonunda hastalığın tanısı konur. Artık her şey kesindir. MS (Emes) teşhisi konur. Üstelik bu teşhis haberini hayatının en güzel günlerinde alır. Düğününe bir hafta kala teşhis haberini alır. O anki duyguları karmakarışıktır.
Doktorlar bir an önce hastaneye yatırıp tedavi etmek isterler. Oysa o sevdiği insanla bir an önce mutlu yuva kurma hayallerini kurar. Doktoru mutlu hayallerinin moral olacağı düşüncesiyle bir ay izin verir. Düğün telaşı, koşuşturma, düğün, nikah derken yorulur ve rahatsızlanır. Hastaneye yatmak istemediği için eşi her gün tedaviye götürür. Ailesi de yanında yardımcı olur kendisine. Gerekli ilaç ve serumlar verilir, kolunda kateter ile dolaşır.
Bu aşamada Ankara’ya hastaneye gitmesi gerekir. Tüm rahatsızlıkların taraması yapılması gerekir. Onu en çok belinden su alınması korkutur. O dönemlerde hastalığı kabul edemediğim için çok hırçındım der. Öyle ki o anda sanki doktorlar onu hasta etmiş gibi görür. Oysa tedavi yapan onlardır. Hastaneden çıktığında bambaşka bir insan olarak çıkar.
Kendisine 3 yöntem bulur.
· “Pembe dünyalarda dolaşacağım.
· Evim yansa montumu alıp çıkacağım hiçbir şeyi takmayacak.
· Polyanna ile arkadaş olacağım” der.
Hayata daha yaşanır bakmaya, kendisiyle ve MS ile dalga geçmeye başladığında her şeyin çözüldüğünü öğrenir. Hayatta kendisi ve sevenleri için yaşamayı öğrenir. Bu rahatsızlıkla beraber yaşamayı öğrenir.
Şimdi haftanın 3 günü rutin iğne vurur kendine. Bu da MS in bir parçası der. Haftada 3 gün bağışıklık sisteminin güçlenmesi için doping yapıyorum der.
Hasta iken yatakta kalsaydım, belki de sürekli yatabilirdim diyor. Eşinin ve ailesinin desteğiyle hayata sımsıkı tutunuyor. Tıp, sevgi ve moral her şeyin çözümü diyor.
Şimdi çalışarak hayata sımsıkı tutunuyor. Yanında eşi, ailesi ve iş arkadaşları ile hayata daha güzel bakıyor.
Örnek olmasını ve hastayım deyip kenara çekilmemeyi tercih edeceğimizi umuyorum. Eşinin hastalığında yanında olan erkeklerin çoğalmasını diliyorum.
Artık acizlik sendromundan kurtularak; ayakta kalmanın çözüm yolunun çalışmak, sevgi, şükretmek ve iyilik yapmaktan geçtiğini bilelim.

VAR MISIN?
YAŞAM REÇETESİ
Evimi misafirlerim gidince saatlerce temizlemek için uğraşıyorsam; birçok arkadaşım var demektir.
Faturalarımı zorlukla da olsa ödeyebiliyor isem; bir işim var demektir.
Giysilerim biraz sıkıyorsa; aç kalmıyorum demektir.
Gölgem beni izliyorsa; güneş ışığını görüyorum demektir.
Araçtan indikten sonra, işyerime kadar yolu uzun buluyorsam; iyi yürüyebiliyorum demektir.
Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarı oynuyor ve bu sesten o rahatsız olmuyor ise; ben iyi duyuyorum demektir.
Camları silmem, musluğu onarmam gerekiyor ise; bir evim var demektir.
Doğalgaz faturam yüklü geliyorsa; bir evim var demektir.
Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa; yığınla giyeceğim var demektir.
Çalar saatimin sesiyle, sabahın köründe uyanıyorsam; yaşıyorum demektir.
Akşamları kendimi yorgun hissedebiliyorsam; o gün ben üretici olmuşum demektir.
Telefonum sık sık çalıyorsa; beni seven insanlar var demektir.
Ve tüm bunların ayrımını yapabiliyorsam; ben mutluyum demektir.
Ya siz....
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Yaprağın üzerine nefreti koysam; çürüyüp gitse,
Bulutun üzerine öfkeyi koysam; yağmur yağıp aksa gitse,
Karın üzerine kini koysam; eriyip gitse,
Yeni doğan bebeklerin yüreğine dostluk ve paylaşmayı koysam; dünyaya dağılsa,
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Paranız varsa Osmanlı Evi Sarayına; yoksa simit sarayına gidersiniz!
Paranız varsa İskender döner; yoksa susamlı döner yersiniz!
Paranız varsa işe tramvay ile yoksa tabanvay ile gidersiniz!
Paranız varsa oksijeni hastanede; yoksa açık havada alırsınız!
Paranız varsa en kral tatili uzakta; yoksa yakında ararsınız!
Paranız varsa neon gazı; yoksa havagazı alırsınız!
Paranız varsa fındık, fıstık; yoksa patlamış mısır, nohut kavurma yersiniz!
Paranız varsa spor merkezine gidersiniz ağırlık kaldırırsınız; yoksa zaten ağırlık çalışırsınız!
Paranız varsa kitap alırsınız; yoksa ödünç, kira alırsınız!
Paranız varsa hazır çiçek alırsınız; yoksa çiçek yetiştirirsiniz!
Hayata bakış açımız o kadar önemli ki. Paranın açmadığı kapı çok elbette; hiç parasız bir şey olmuyor diyebilirsiniz.
Ben parasız yapılabilenleri anlatıyorum. Seçim sizin.
Kendi işyerinizi ya da şube açmak istiyorsanız; elbette sermayesiz olmaz. Sermayeyi ise çalışıp yatırım yaparak oluşturabiliriz.
Araştırmalar göstermiştir ki; kapıcılar ev sahibi olma hayalini her gün düşünerek ve çabalayarak ulaşırlar. Çünkü tek hayal ve hedefleri ev almaktır. Dikkat ederseniz apartmandaki çoğu insanlar hala kirada otururken; kapıcılar ev sahibi olurlar. Neden mi? Ailece tek hedefe ulaşmak için üstün bir çaba gösterirler. Şu anda yaşadıkları koşulları değiştirmek isterler.
Ev sahibi olamamanın nedeni; kira ile istediğim evde oturuyorum zihniyetidir. Oysa ödenen kira ve sigara paraları ile dahi ev alınabilir. Tabi kapıcıların elektrik, su, doğalgaz ödemeleri yok; bu parayı yatırım yapıyorlar diyebilirsiniz. Haklısınız!
Her ay bir küçük altınla başlayın yatırıma. Biliyorum ekonomik koşullar ağır. Şöyle düşünün her hafta çar pa’ya vereceğiniz rakamı, sigaraya veya yol parasına vereceğiniz rakamı.
Evinizde ekmek makinesinde, ya da fırında ekmek yapabilirsiniz. Giyime çok önem veriyorsanız; dikiş nakış elişleri kursuna gidebilirsiniz. Giysilerinizi çok ucuza mal edebilirisiniz. Artık arma da koydunuz mu, Lee bile olur. Marka hastası olmayın.
Kişiliğinizi, yüreğinizi, ruhunuzu geliştirin. Yeter ki yürekten isteyin!








GERİ VEREBİLİRMİSİN?
Yüreğimdeki kanayan yarayı sarabilir misin?
Geçen o acı günlerimi geri verebilir misin bana?
Yok olan umutlarımı, hayallerimi geri getire bilir misin?
Ya içimdeki yangını, kalbimdeki sızıyı yok edebilir misin?
Yok edemezsen tüm bunları yıkıp ta viran, üzüp te figan eyleme bari
Bir binayı yapamazsan yıkıp ta viran eyleme
Bir güzeli sevemezsen üzüp te figan eyleme
Elbet bir gün sıra sana da gelir hiç üzülme!
Ya yenilenen kanser hücrelerimi
Tedavi gören ve iyileştiğini sandığım hücrelerimin
Yeniden kanserini söküp atabilir misin?
Ya yüreğimdeki yangını söndürebilir misin?
Gözlerimden akan kanlı yaşı
İçimdeki sancıyı,
Yüreğimdeki sızıyı kesebilir misin?
Söyle çare bulabilir misin bunlara?
Ya viran olan duvarları
Yok olan hayallerimi, sönen umutlarımı
İçimde parlayan hayat ışığını
Yeniden yakabilir misin?
Kırılan gururumu, yerlere düşürdüğün onurumu
Şanımı,şerefimi,haysiyetimi
Kurtarabilir misin?
İçimde yaşayan neşeli çocuk öldü
Onu yaşatabilir misin?
Artık goncalar açacak, içimde ama zamansız
İçimden çıkmayacak, acının izleri sancısız
Ne kadar yüzüm gülse de; yüreğim hep buruk, hep yaralı
Mevsimsiz açan çiçekler gibi hayli zaman oldu solalı
Eğer yeniden yaşasaydım hayatımı,
Yüreğimde Aşk, sevgi, doğa, umutlarımı
Yok etmezdim bir hiç uğruna
Çaba vermezdim boşu boşuna


Şimdi canı yürekten sevdiğim aşkımın, sevdamın bana özel yazılan; o zamanlar sevginin aşkın ne olduğunu bilmediğim için yıllarımı kaybettiğim bana ithaf edilen dörtlüklerle noktalıyorum kitabımı.
Sen gidince bu kuşlar öter bu dereler çağlar mı dersin?
Bilmemki değişe değişe o yar birine,
Birisine gönlünü bağlar mı dersin.
Ne dersin a yar?
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Sonsuzluğu saran güneş bir alev mi yitirdi?
İçimi yaktı sevgin, yedi bitirdi.
Nedir bu gözlerimizde beliren ışıklar?
Sorarım suçlu muyuz, günahkar mı aşıklar.

İÇİMİZDEN BİRİ
ÇAĞLAYAN